Windows Paint Programı ile Mona Lisa  

Kategori :

Mona Lisa, İtalyan Rönesans sanatçısı Leonardo da Vinci'nin eseridir. Tablodaki kadın, yüzündeki "gizemli gülümseme" ile sanat tarihinin bir parçası haline gelmiştir. Peki bu gülümseme Microsoft'un Paint programıyla nasıl yapılıyor bir bakın.




Doğa Casusluğu  

Kategori :

Şimdi dünyayı tehdit eden yeni bir casusluk alanı var: "Doğa casusluğu". Özellikle ülkemizi mekan tutan bu casuslar neyi amaçlıyor? Neden engellenemiyor? Prof. Dr. Barbaros Çetin ve Ziraat Uzmanı Hilal Caber anlatıyor:





* Geçtiğimiz yıllarda Niğde Valiliği Çevre Koruma Kurulu Bolkar Dağları'nı özel koruma alanı ilan etmiş ve bölgenin bitki örtüsünü, Coğrafi yapısını ve görünümünü bozacak her türlü etkinliği engellemek için çalışmalar başlatmıştı. Ancak buna karşın, bazı doğa hırsızları bu bölgedeki kurbağaları toplayıp gizlice yurt dışına kaçırarak sayılarının azalmasına yol açtı.

* Şemdinli’de yetişen ters lalesi (guldexun) ile artık anılacak bir duruma geldi. Yıllarca doğa hırsızları, bu soğanlı bitkiyi bu coğrafyadan yasak bir şekilde söküp para kazandılar…

* 1996'da iki Fransız turist tarafından 4 ‘‘Baran Engereği’’ yurtdışına kaçırılmak istenirken, Gümrük'te yakalandı. Türkiye tarihinde ilk kez bir yılan kaçırma olayının önüne geçilmiş oldu. Ama sonrası gelmedi. Kaçakçılık had safhada.

* Polonyalı bir doğa casusu 15 bin kaplumbağayı tıra doldurup, Türkiye'deki gümrük kapısından rahatlıkla geçirebilmiş. Daha sonra bu TIR'a Polonya sınırında müdahale edilip, Çevre Bakanlığı'na haber verildi. Ancak bu şekilde kaplumbağalar geri getirilip doğal ortamlarına bırakılabildi.

* Kaçkarlarda dolaşan İsrailli doğa casuslarını Hacettepe'den genç bir asistan grubu yakaladı. Börtü böcekleri toplarken, suçüstü yakalanıp jandarmaya teslim edildiler.

Bu ve benzeri haberler bir süredir gündemi meşgul ediyor. Bu örnekler medyaya yansıyanlar. Bir de yansımayan yüzü var. Doğa casusuları ülkemizde adeta cirit atıyor.

Ziraat Mühendisi Hilal Caber bu casusların ülkelere özgü ve belli bir bölgede yetişen bitkileri - bitkinin neslini tüketecek miktarda- çalarak kendi ülkelerine götürdüklerini ve burada bu bitkilerin genlerini kopyalayıp, yetiştirip kendi ülkelerine has bir bitki olarak lanse ettiklerini söylüyor.

"Bu ülkeler hem kendi ülkelerini bitki zengini olarak gösteriyor, hem de hırsızlık yaparak bitkinin neslini tükettikleri ülkelere bu tohumları pazarlayarak, kendilerine bağımlı hale getiriyorlar" diyerek casusların amaçlarını anlatan Caber, "Yerel türlerin genleri çalındıkça, var olan gen türlerinin orjinal hali kaybolacak. Bu bölgelerin ekolojik dengesi bozulacak" uyarısını da yapıyor. Çalınan bitkilerin tıbbi çalışmalarda kullanılan ve gelir getiren bitkiler olduğuna da dikkat çeken Caber, bu tespitiyle hırsızlıkların arka planını da işaret ediyor.

İsrail'in dünyanın en büyük gen laboratuvarlarına sahip olduğunu belirten Prof. Dr. Barbaros Çetin, Türkiye'nin bitki ve hayvan nesilleri acsından özgün kritik bölgelerinde dolaşan İsrailli turistlerin bir çoğunun doğa ajanı olduğuna dikkat çekiyor. Yaklaşık 20 yıldır yaptıkları bu casusluklarla Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerden çaldıkları bitki ve hayvanları gen laboratvarlarında kopyaladıklarını söyleyen Çetin, dünyada 6,5 milyar kişi beslenme sorunuyla karşı karşıya. Artan ve çeşitlenen ekolojik sorunlar var. Bu nedenle artık güç ekolojik zenginliği elinde tutanda. Tarım ilaçları, GDO'larla bir sürü tür bozulup yok edilirken, diğer yandan da bir çok türün orjinal genetik yapısı çalınarak saklanıyor. Mesela yılan türlerinin, bitkilerin özellikle üreme yaptığı kısımlar çalınıyor. Bu işlerle meşgul olan ülkeler genetik kültürlerine kattıkları bu türleri ekolojisi bozulan ülkelere satıyorlar."

Prof. Çetin, "Çevre Bakanlığı, izin almadan, Türkiye'de fauna ve floraya ait örnekler toplanmasına müsaade etmiyor. Fakat bir şekilde casuslar, faaliyette. Özellikle otel ve turizm şiketleri turistler kaçar korkusu ile bu casusları şikayet etmiyor, çalışmalarına destek veriyor" şeklinde konuşuyor.

-Alıntı-
www.iyibilgi.com


Animatör Animasyona Karşı 2  

Kategori : |

İnternette en çok tıklanan animasyonlardan birisiydi 1. bölümü. Yakın zamanda 2.bölümü de çıktı. Şahsi fikrime göre birincisi kadar ilgi görmeyeceği muhakkak ama yinede üzerinde çalışılmış güzel bir animasyon, izleyin görün..




Zamanın Durma Anı  

Kategori :

Hızlı çekim yapabilen bir kamerayla çekilmiş, normal hayatta üzerinde durupta düşünmediğimiz ayrıntıların görüntüleri. İnsan etrafında olan biten hadiselere bu videoyu seyrettikten sonra daha farklı açılardan bakıyor.




Saniyede 160 Gigabyte!  

Kategori :

Celeron, Pentium, Centrino, Core Duo, Core 2 Duo, 3, 4 işlemcili.. Yeni bir bilgisayar almak ve bunun için para harcamak acaba ne kadar akıllıca? Mevcutla yetinmek lazım heralde. Zaman ilerledikçe teknoji de ilerliyor ve aldığımız makinalar en fazla 2 yıl dayanıyor. Artık bilgisayarlarda ışık hızından bahsediliyor. Bakın yakın tarihte bu bilgisayarlar kaplayacak piyasayı. IBM, yüksek çözünürlüklü bir sinema filminin tamamını 1 saniyede iletebilecek kapasitede bir yonga (çip) geliştirdiğini açıkladı.
IBM'den yapılan açıklamada, varolan üretim teknikleri kullanılarak geliştirilen çipin elektrik sinyallerini lazer şığına dönüştürerek çalıştığı ve saniyede 160 gigabite veri iletme kapasitesiyle tüm New York kentinin telefon trafiğiyle başa çıkabilecek güce sahip olduğu bildirildi.
IBM'in teknoloji sorumlusu Bernie Meyerson, yonganın şu anda müzik konsolu veya müzik ve videoçalar gibi eğlence cihazlarında ya da mobil telefon ağlarında kullanılmasının planlanmadığını, ancak sunucu (server) bilgisayarlarındaki
çok güçlü işlemcilerde 3 ya da 5 yıl içinde kullanılmasının öngörüldüğünü kaydetti.
Sadece 2.5 watt elektrik sarfederek önemli miktarda enerji tasarrufu da sağlayan yonga, yalnızca 17 milimetrekare yer kaplıyor.

Zion(Sion) Katır Bölüğü  

Kategori :

Yahudi Katır (Ester) Bölüğü, tıpkı 1. Dünya Savaşı'ndaki “Yahudi Lejyonu”, İspanyol İç Savaşı'ndaki “Botwin Bölüğü” ve 2. Dünya Savaşı'ndaki “Yahudi Alayı” gibi bir “Diaspora” birliğiydi… Bu birlik, 2000 yıldan bu yana, Yahudi tarihinin "bir savaşa katılan ilk askeri birliği" olma şöhretini kazanacaktı.

Okuyacağınız yazı, U.S. Marine Corps Baş Tarihcisi Benis M Frank'ın

"Shanghai Gönüllü Birlikleri Yahudi Bölüğü'nün diğer Yahudi Diaspora Savaşçı Birimleriyle Kıyaslanması"( 1992)

adlı eseri ile Çanakkale 18 Mart Üniversitesi öğretim görevlileri Murat Karataş ve Muhammet Erat'ın

"Çanakkale ve Yahudiler"

adlı çalışmalarından derlenmiştir. Yazarların yararlandıkları kaynaklar en altta belirtilmiştir.

Yahudi Katır (Ester) Bölüğü, tıpkı 1. Dünya Savaşı'ndaki “Yahudi Lejyonu”,
İspanyol İç Savaşı'ndaki “Botwin Bölüğü”
ve
2. Dünya Savaşı'ndaki “Yahudi Alayı” gibi bir “Diaspora” birliğiydi…

Bu birlik, 2000 yıldan bu yana, Yahudi tarihinin "bir savaşa katılan ilk askeri birliği" olma şöhretini kazanacaktı.

Ancak, onların öyküsünü anlatmadan önce, Yahudiler'in I. Dünya Savaşı öncesinde "bir Yahudi devleti kurmak" adına çizdikleri eylem planlarından söz etmek gerekir.

************ ********* ****

Yahudiler'in bir kısmı, binlerce yıl önce ayrıldıkları Filistin'e dönmek için bir Mesih beklerken, diğer bir kısmı da buna gerek olmadığını, Filistin'e kendilerinin de dönebileceğini düşünüyordu.

Bu kişilerden biri de Theodore Herzl adlı Budapeşteli bir Yahudi'ydi.

Yahudiler'in ancak bir Yahudi devleti kurarak özgürleşebileceklerini savunan Herzl, bu devleti kurmak için de üç şartın yerine getirilmesi gerektiğine inanıyordu:
1- Bir banka,
2- Filistin'de toprak satın almak için oluşturulacak bir Yahudi Ulusal Fonu,
3- Yahudileri birbirine bağlayacak bir siyasal örgüt (Dünya Siyonist Örgütü)...

I. Dünya Siyonist Kongresi'ni Basel'de toplayan Herzl, dünya Yahudileri'nin en zenginlerini seferber etti.

İkinci girişimi ise Osmanlı devleti ile ilişki kurmak oldu.

1892 ile 1902 yılları arasında 5 kez İstanbul'a gelerek sarayla ilişki kurmaya çalıştı. Amacı, Filistin'deki topraklardan bir kısmını satın almaktı.

Ödeyeceği parayla Osmanlı devletinin ekonomisinin düzeleceğini ve o günün parasıyla 30 milyon Sterlin'i bulan dış borçlarının ödeneceğini söyleyen Herzl'in arzu ettiği alanın sınırları da şöyleydi:

Kuzeyde Kapadokya dağları, güneyde Süveyş Kanalı'na kadar olan bölge..

17 Haziran 1896'da, Abdülhamid'in yakın dostu ve Avrupa'daki ajanı Polonya asıllı Kont Phillip de Newlinsky ile İstanbul'a gelen Herzl'e Sultan'ın hasta olduğu söylendi ve görüştürülmedi.

Daha sonra Newlinsky'nin aktardığı teklif üzerine de Abdülhamid şu yanıtı verir:

" Eğer Mösyö Herzl senin bana olduğun gibi bir arkadaşın ise, ona nasihat et, bu konuda bir adım atmasın. Ben, bir karış bile olsa toprak satamam. Zira bu toprak bana ait değil, milletime aittir. Benim milletim bu imparatorluğu savaşta kanlarını dökerek kazanmışlar, onu kanlarıyla mahsüldar kılmışlardır. Bu toprak bizden sökülüp alınmadan evvel, biz onu tekrar kanlarımızla sularız.

Benim Suriye ve Filistin alaylarımın efradı birer birer Plevne'de şehit düşmüşlerdir. Onlardan bir tanesi dahi dönmemek üzere muharebe meydanlarında kalmışlardır. Devlet-i Aliyye bana ait değil, Türk milletine aittir. Ben onun hiçbir parçasını veremem. Bırakalım Yahudiler milyonlarını saklasınlar. Benim imparatorluğum parçalandığı zaman, onlar Filistin'e hiç karşılıksız sahip olabilirler. Fakat, yalnız bizim cesetlerimiz parçalanarak bu ülke taksim edilebilir. Ben canlı bir vücut üzerinde ameliyat yapılmasına razı değilim..."

Theodore Herzl, ısrarından hiç vazgeçmedi; Osmanlı sultanından sonra İtalya kralına gitti, ona da

"yıkılmakta olan Osmanlı'nın toprağı Filistin'in Yahudiler'e verilmesi için çalışırsa, İtalyanlar'ın Trablus'u almalarına maddi açıdan yardımcı olabileceklerini"

söyledi. Ama aldığı yanıt olumsuz oldu.

Bu sıralarda, Rusya'dan önemli sayıda Rus Yahudisi Filistin'e göçüyordu. Sayıları kısa zamanda 80 binleri bulacaktı...

Bu çabaları dikkatle izleyen Abdülhamit de bir dizi tedbir aldı.

II. Abdülhamid, sadece Siyonistlerin teklifini reddetmekle kalmamış, büyük güçler nezdinde diplomatik girişimlerde bulunarak Yahudîler'in "Siyonistleşmesi" ni de engellemeye çalışmıştı.

Duhûliye Nizamları hazırlatmış, Siyonistler' in yabancı himaye elde etmelerini önlemek için çaba harcamış ve Filistin'den Yahudîler'in arazi satın almalarını yasaklamıştı.

1867 tarihli Osmanlı Arazi Kanunnamesi, Musevîler'in Kutsal Topraklar'da arazi almalarını engellemiyordu.

5 Mart 1883'de çıkarılan yeni kanun, yabancı Siyonistler' in Osmanlı ülkesinde taşınmaz mal satın almalarını yasakladığı halde, Osmanlı vatandaşı olan Yahudiler'e herhangi bir yasak getirmemişti.

Yahudiler bu açıktan yararlandı ve yerli Yahudiler'e Siyonist örgütlerce para verilerek, bölgede önemli bir miktar toprak parçasının Siyonistlerce satın alınmasını sağladılar. Bu şekilde Hayfa ve Akkâ'da Yahudiler'in iskânı sürekli hâle getirildi.

Bu satışlara göz yumanlar da ne yazık ki, yöredeki Osmanlı idarecileri ve memurlarıydı.

Çünkü, başkentten uzak ve yönetimin unuttuğu bu imparatorluk beldesinde bütün kapıları açan bir anahtar vardı: Rüşvet...

Yahudiler, bu anahtarı kısa zamanda keşfetmekte gecikmediler; her türlü engele rağmen arazi almayı sürdürdüler.

Ancak, hepsi de başarılı olamıyordu; bölgenin daha eski Yahudileri, sahip oldukları şeyleri kaybedecekleri korkusuyla yeni komşularını Osmanlı vatandaşı olmaya zorlarken, bir taraftan da Osmanlı ordusuna katılıyorlardı.

Osmanlı hükümeti, Yahudiler'in Filistin'de oradan oraya göçmesine, seyahat etmesine, Arap çapulculara karşı kendilerini savunacak güvenlik birimleri oluşturmalarına izin vermiyordu.

Bunun üzerine, bazıları, gizliden gizliye silah edinmeye ve İngilizler lehine casusluk yapmaya başladı . (Hatta, Osmanlı ordusunda yıllarca çalışıp rütbe aldıktan sonra İngiliz ordusuna kaçan birçok Yahudi oldu...)

Aaron Aaronson adlı bir Yahudi'nin yönetiminde kurulan NILI adlı istihbarat örgütü hiç durmadan İngilizler'e bilgi uçuruyordu.

Fakat, Osmanlı yöneticilerinin bu duruma karşı takındığı tavır da sert oldu; bir çok Yahudi yakalandı, öldürüldü veya Mısır'a göçe zorlandı.

Çünkü, artık Osmanlı, bütün Yahudiler'e "casus" muamelesi yapmaya başlamıştı. Telaviv Yahudiler'den arındırıldı.

İngilizler de bu Yahudiler için Mısır'da çadır kamplar oluşturdular. .. Özellikle ABD bandıralı USS. Tennessee gibi içinde orkestra bulunan gemiler, bu Yahudileri İskenderiye'ye taşıyordu.

1914 yılının Aralık ayında, İskenderiye'de dörtte üçü Rus Yahudisi olan yaklaşık 11.000 göçmen toplanmıştı.

Bunlardan Mısır Yahudi Topluluğu ve İngiliz askeri yetkilileri tarafından korunup kollanan 1200 tanesi, Mısır İçişleri Bakanlığı Mülteciler Masası Şefi Mr. Hornblower tarafından Gabbari ve Mafruza kamplarına yerleştirilmiş ti. Bu mülteciler, kendilerine verilen bir kimlik kartı sayesinde, günde üç öğün yemek yiyebiliyorlar ve kamp içinde çalışabiliyorlardı .

Ancak, her yeni gelen mülteci grubu, Filistin'de kalanların "Türkler'den kötü muamele gördüklerine dair" haberler taşımakta ve bu haberler de kampta bekleşenleri öfkelendirmekteydi. ..

3 Mart 1915 akşamı, 8 kişilik bir Yahudi komitesi, Gabbari kampında, bir akaryakıt firmasının temsilcisi olan Mordehay Margolin'in odasında toplandı.

Bu adamlardan ikisi, daha birkaç gün önce tanışmıştı:

Ze'ev Jabotinsky ve Joseph Trumpeldor , o sıralarda Siyonist liderler olarak biliniyorlardı .

Bu ikisi;

fizikçi Dr. Weitz,
Şarap Birliği temsilcisi Victor Gluskin,
Amerikalı işadamı G. Kaplan,
Anglo-Palestine Bankası'ndan Z. D. Loventin
ve
agronomist Akiva Ettinger'e yeni bir “Yahudi Lejyonu” planı sundular.

Plan, 5 kabul, 2 red, bir de çekimser oyla kabul edildi.

12 Mart günü, Mafruza kampında, ahırdan bozma bir salonda toplanan 200 Yahudi'ye Jabotinsky'nin yaptığı duygulu bir konuşma da etkisini gösterdi; bir defterden yırtılmış kağıda İbranice yazılan 7 satırlık kararı 180 kişi imzaladı.

************ ********* ****

Komite'ye bu planı sunan Ze'ev Jabotinsky, 1880'de Odessa'da doğmuş, Rusya'da eğitim almış ve 1898'de Bern ve Roma'da hukuk öğrenimi görmüştü. Geçimini gazetecilikle kazanıyor; iki Odessa gazetesine muhabirlik yapıyordu...

1901'de Odessa'ya döndüğünde Siyonist hareketten iyice etkilenmiş durumdaydı.

Ayrıca, Rusca, İbranice, Yiddiş, İngilizce, Fransızca ve Almanca dillerini bildiğinden, nereye gitse kalabalıkları yönlendiren bir güce sahipti.

Bu nedenle, Siyonist kongrelerinde oldukça etkileyici oluyordu.

Önceleri, Yahudiler'in Filistin'e yerleşmelerini ve Diaspora'daki politik ve eğitimsel eylemlerini destekledi. Doğu Avrupa ve Rusya'da Yahudi düşmanlığının toplu katliamlara dönüşmesi nedeniyle birçok Siyonist lider gibi o da Theodore Herzl'in düşüncelerine katılmıştı.

Bu sırada çıkan 1. Dünya Savaşı'yla Odessa gazetesi onu batıya gönderdi.

Osmanlı İmparatorluğu Merkezi Güçler (Almanya-Avusturya-İ talya) yanında savaşa girdiğinde, Jabotinsky de “Avrupa'nın hasta adamı”nın artık yıkılacağını öngörmüştü.

Bu öngörüsü onu, o ana kadar tarafsız olan Siyonist hareketin Filistin'le ilgili emelleri için, savaşta artık İtilaf Güçleri (İngiltere-Fransa- Rusya) yanında yer alması gerektiğine inandırmıştı.

Jabotinsky, 1908 Jön Türk devriminden sonra İstanbul'a gelmiş ve geniş bir çevre yapmıştı.

Jön Türkler arasında da aktifti ve bu sayede Türkler'i de yakından tanıma fırsatı bulmuştu. Türkler'i,

"büyük devlet adamları çıkaran ve asker yetiştiren, iyi kalpli ve misafirperver bir millet"

olarak düşünmekteydi.

(Jabotinsky, 1917 yılında yayınladığı "Turkey and the War" [Türkiye ve Savaş] adlı kitabında, I. Dünya Savaşı'nın çıkış nedeninin, İtilaf devletlerinin iddia ettiği gibi Alman militarizmi değil, "şark meselesi" olduğunu ileri sürecekti. Savaşın Osmanlı Asyası'nı paylaşmaktaki ahenk yoksulluğundan çıktığını söyleyen Jabotinsky'ye göre Almanya, tüm Osmanlı'yı himayeye almak bahanesiyle Şark'ın zenginliklerine sahip çıkmak isterken; Fransızlar Suriye'ye, İngilizler Mezopotamya' ya, Rusya Doğu Anadolu ve Boğazlar'a, Yunanlılar ve İtalyanlar da İzmir'e göz dikmişlerdi.. Ona göre, Osmanlı İmparatorluğu artık parçalanmaya yüz tutmuştu. "Osmanlı İmparatorluğu' nun yıkılmasını isteyen, Türk halkının düşmanı değil dostudur" diyen Jabotinsky'ye göre, Osmanlı artık bölünmeli ve milli devletlerin kurulmasına izin verilmeliydi. Bu düşünceler ve Siyonizm davası, onda Osmanlı'ya karşı savaşma fikrini doğurmuştu; Jabotinsky de bu savaşı yüksek sesle öneren ilk kişiydi.)

Jabotinsky'nin İskenderiye'ye gittiğinde tanıştığı adam, Joseph Trumpeldor adında biriydi.

Trumpeldor, St. Petersburg Üniversitesi' nin Dişçilik Fakültesini bitirmiş, ancak kariyerini askerlikte yapmış bir Rus Yahudisi'ydi.

1904-1905 Japon-Rus savaşında, ünlü Port Arthur kuşatmasında Rus ordusunda savaşırken sol kolunu kaybetmiş ve bu nedenle Rus Çarı tarafından ülkenin en büyük 4 şeref madalyasıyla onurlandırılmış bir kahramandı.

Kendisine orduda tekrar görev verilmesine rağmen Trumpeldor Rusya'da rahat değildi; Filistin'e yerleşerek toprakla uğraşmayı istiyordu.. 1914'te Filistin'e geldi ve burada, kendisi gibi göçmüş Rus Yahudiler arasında siyasi faaliyetlere girişti.

Jabotinsky ile Trumpeldor, ilk kez Aralık 1914'te, Mısır'da Cabbari mülteci kampında karşılaştıklarında aynı idealleri paylaştıklarını anlamışlardı.

Trumpeldor, mültecilerden bir lejyon oluşturup bu birliği Türkler'e karşı İtilaf Güçleri'nin hizmetine sunmayı ve bunun karşılığında da İsrail'i kurmakta İngilizler'den yardım almayı savunuyordu.

O da, yapılan savaşa katılmazlarsa, Filistin'i Türkler'den koparmak ve “Yahudiler'e vaadedilmiş ülke İsrail” yaratmak için asla talepkâr olamayacakları na inanıyordu..

Trumpeldor ve Jabotinsky, İskenderiye'deki bu mülteci kalabalığından yararlandı; 1000 kişilik bir liste hazırlayıp bir dilekçeyle Mısır'daki İngiliz güçlerinin komutanı General Sir John Maxwell'e başvurdular.

Ne var ki Maxwell, 22 Mart 1915 günü aldığı bu dilekçeyi,

“Filistin'e bir taarruzun şimdilik sözkonusu olmadığı”ndan başka,

“İngiliz ordusu kurallarının yabancı ulusların mensuplarından askere almaya izin vermediğini”

belirterek reddetti.

Ancak generalin bir başka teklifi vardı; neden bu gönüllülerden diğer Türk cephelerinde kullanılacak bir katır ulaştırma birliği oluşturmuyorlardı ? Hatta, bu birliğe bir de isim bulmuştu;

"Asuri Yahudi Mülteci Katır Birliği"...

Jabotinsky ve komite üyeleri bu teklifi derhal reddettiler.

Teklif ve birliğin adı onur kırıcıydı.

İtilaf ordusunun içinde bir "eşek taburu" olmayı içlerine sindirememişlerdi.

Ama Trumpeldor, “herhangi bir anti-Türk gücün Sion yolunu açacağı”na kalpten inanıyor ve sadece Yahudiler'den kurulu böyle bir birliğin, İsrail'i özgürlüğüne kavuşturacak gücün başlangıcı olacağını iddia ediyordu.

Tam bu noktada, sahneye Yarbay John H. Patterson adlı bir İngiliz subayı girdi.

Kraliyet istihkamcıları ndan olan bu demiryolu mühendisi, 1898'de Uganda'ya gönderilmiş; Hintli Müslüman işçilerle Mombasa-Nairobi demiryolunu yapmıştı.

Boer Savaşı gazisi bir İrlandalı'ydı. Hindistan ve Güney Afrika'da çok şöhret kazanmıştı.

Patterson'u Kahire'ye çağıran, General Maxwell'di.

Onun Eski Ahit ve diğer dini kitapları okumuş, tarihi Yahudi kahramanları hakkında bilgi sahibi bir adam olduğunu biliyordu. Patterson Yahudiler'e de çok sempati duyuyordu. Bu nedenle kısa zamanda Jabotinsky ve Siyonizm destekçisi oldu.

19 Mart günü, Mafruza kampında göçmenlere hitaben yapılan bir toplantıda, Patterson;

"savaşta ileri hatlara cephane ve malzeme taşıyan bir kişinin, ileri hatta düşmana kurşun sıkan kişi kadar cesur olması gerektiğini"

vurgularken, onlara eşlik eden Gen. Alexander Godley de,

“Bugün, İngiliz halkı, Yahudilerle bir akit imzalamıştır”

dedi…

Böylece, Yahudi Katır Bölüğü, Mısır'da, 23 Mart 1915'te, Yarbay Patterson yönetiminde göreve başladı.

Trumpeldor, birlikteki 2. komutandı.

İkisi, Kahire'den Yahudi mültecilerin yaşadığı İskenderiye'ye gittiler ve Rue Sesostris 14 numarada bir karargah kurdular. 31 Mart'ta, Yahudi toplumunun önde gelenleri, özellikle de Hahambaşı Prof. Raphael de la Pergola'nın yardımlarıyla Gabbari'de gönüllü kaydettiler.

İlk 500 kişiye yemin ettiren Hahambaşı Pergola, yaptığı konuşmada Patterson'u,

“İsrail'in Mısır'dan Vadedilmiş Ülke'ye ulaşmasını sağlayacak 2. Musa”

olarak tanıttı.

Başlangıçta bu birliğe karşı olan Jabotinsky ise, Roma, Paris ve Londra'ya giderek İtilaf Güçleri'nin içinde “tam teşkilatlanmış bir Yahudi lejyonu” kurulmasına destek vermeleri için birtakım devlet adamlarıyla görüşmeler yapmaya başladı. Ama, görünürde böyle bir iş için umut yoktu.

Tam bu sırada, İskenderiye'deki Rus konsolosu Petrov, Mısır ve İngiliz yetkililerini uyararak, Rus Yahudileri'nin Rusya'ya geri gönderilmelerini ve Rus ordusunda kullanılmasını istedi.

Hahambaşı Pergola, Jabotinsky ve Yahudi banker Edgar Suarez'in de yardımıyla, ilişkilerini kullanarak bu konunun rafa kaldırılmasını sağladı.

Bu yeni birlik, Mısır Seferi Gücü'nün bir birliği olarak tasarlandı.

Birlik, 737 adam, 5 İngiliz ve 8 Yahudi subaydan oluşacaktı.

20 at ve 750 yük katırı, eyer ve yük sandıkları, her biri 4 galon su alan bidonlar İskenderiye'de temin edildi.

Yahudi subaylar, İngilizler'den yüzde 40 daha az ücret alacaktı.

Birlik, her biri iki subaylı 4 takıma, her takım, bir çavuş yönetiminde 4 bölüğe, her bölük de başlarında birer onbaşı olan alt birimlere ayrıldı..

Emirler İngilizce ve İbranice verilecekti. Hahambaşı da “onursal din görevlisi” olarak nitelendi.

Subayların ve askerlerin birçoğu yüksek okul okumuş ya da öğretmenlik, avukatlık yapmış profesyonel insanlardı. Sıhhiye ekibinin başına getirilen Dr. Meshulam Levontin de bunlardan biriydi.

Yahudi Katır Bölüğü, 562 adamla 17 Nisan 1915 günü Anglo-Egyptian ve Hymettus gemileriyle Gelibolu'ya doğru yola çıkmış ve 25 Nisan 1915 günü de yarımadaya ayak basmıştı. Hepsinin yakasında da sarı renkli Davut yıldızı motifli birlik arması işliydi.

Birlik ikiye bölünmüştü; yarısı ünlü 29. Tümen'le birlikte Seddülbahir'e, diğer yarısı da ANZAC Kolordusu'yla birlikte Arıburnu'na çıkarılmıştı .

Ancak, bu ikinci grup, görünürde nedensiz, Mısır'a geri gönderildi. Hamilton'un bir mektubunda belirttiğine göre, bu tasarrufun nedeni, Anzac askerlerinin, Katır Birliği mensuplarını "Türk zannederek" vurmalarıydı.

Diğer grup ise, savaş boyunca Seddülbahir'deki tek ulaştırma birliği oldu ve yoğun ateş ve inanılmaz güç şartlar altında, ön cephelere su, cephane, yiyecek ve diğer ihtiyaçların ulaştırılması görevi yaptı.

Savaşa Gen. Ian Hamilton'un kurmay heyetinde görevli olarak katılan ve 1932'de “Çanakkale Askeri Operasyonu” adlı önemli kitabı yayınlayan Gen. C.F. Aspinall-Oglander, Hamilton'un Yahudi Katır Bölüğü için şöyle dediğini anlatacaktı:

“Savaşta aynı ölçüde şöhret kazanan İngiliz ve Hint güçlerinin yanı sıra Yahudi Mülteci Katır Bölüğü (Zion Katır Bölüğü olarak bilinir), Suriye ve Filistin'deki mülteci Yahudiler'den kısa sürede teşkil edilmişti. Ağırlıklı olarak Rusya kökenli bu insanlar Mısır'a güvende olmak için gelmişlerdi. Albay Patterson, bunlar arasından 750 katırla 500 adam seçmekle görevlendirildi. Emirler kısmen İbrani, kısmen de İngiliz dilinde veriliyordu. Bu adamlar, 1915'te Süveyş Kanalı'ndaki savaşta Türkler'den ele geçirilen tüfeklerle silahlandırılmış lardı. Bu birlik, büyük bir olasılıkla, İsa'dan sonra 70'de Kudüs'ün düşüşü sırasında, Titus'un idaresindeki Roma ordusuna karşı savaşan Yahudi güçlerinden sonra savaşmış ilk Yahudi birliğiydi…”

Savaş sırasında, uluslararası kamuoyu, cephedeki bu biricik Yahudi birliğine büyük ilgi gösterdi. New York'ta yayınlanan Yahudi gazetesi Der Tag, bu birlik hakkında Ian Hamilton'a başvurmuş ve bilgi istemişti.

Hamilton şöyle yanıtlar Der Tag'ı :

“Bildiğiniz gibi, burada emrimde savaşan bir Yahudi birliği var. Bildiğim kadarıyla da, Hıristiyanlık çağında böyle bir olay ilk kez oluyor. Bu insanlar, Türkler tarafından, aileleri ile birlikte, acımasızca, aç-bilaç Kudüs'ten kovulunca Mısır'a gelen kişiler…
Tüm birlik bu insanlardan oluşturuldu ve benimle burada Türkler'e karşı savaşıyorlar. Bu birlik resmi olarak Zion Katır Bölüğü olarak adlandırıldı; subay ve erleri yoğun ateş altında su, cephane taşımakta büyük cesaret gösteriyorlar. Bunlardan özellikle bir er için Majesteleri Kral'a DCM madalyası ile ödüllendirilmesi için teklif ettim. (Zaten 3 tanesine verilmişti) “


Ne var ki, bu birlik için işler hep böyle iyi gitmedi.

Birlikte, kimi zaman sonu herkesin önünde kamçıyla cezalandırmaya varan ciddi disiplinsizlik olayları görülüyordu. Ayrıca, Yahudi idealistlerle birlikte Mısır'daki mülteci kampının zor şartlarından kurtulmak için birliğe yazılmış olanlar arasında çatışmalar oluyordu.

Bu da, “Trumpeldor'un Rusları" ile Sefarad Yahudileri'ni kavgaya sürüklüyordu.

Gelibolu savaşı sona erdiğinde, birlik 8 üyesi kaybetmiş, 25'i de yaralanmıştı.

Katır kaybı ise 47 idi. 1915'in Haziran ayında Patterson, adam toplama, bir üs kurma ve iki birlik daha oluşturması için İskenderiye'ye gönderildi ama Gelibolu'daki birlik için Kahire'den sadece 150 kişilik bir takviye alabildi.

Zion Katır Bölüğü'nün görevine, bir destek birliği olarak 26 Mayıs 1916'da son verildi.

Patterson, birkaç kez hastalanmış ve yaralanmıştı. Bu nedenle, İngiltere'ye döndü. Daha sonra, tıpkı Jabotinsky'nin arzu ettiği gibi, tamamı Yahudiler'den oluşan bir birlikle General Allenby'nin Filistin'deki harekatına katılacaktı.

Trumpeldor ise, 1917'de Rusya'ya dönerek Geçici Hükümet'e Rus ordusu içinde bir Yahudi alayı kurmak için yardım etti.

Ancak bütün uğraşısı, Rusya'nın Almanya'yla 1918'de Brest-Litovsk anlaşmasını imzalamasıyla boşa gitti. Ertesi sene Filistin'e döndü ve bölgedeki Yahudi yerleşimcilerin Arap saldırılarına karşı kendilerini savunma çabalarına yardım etti.

1 Mart 1920'de, Tel Hai adlı yerleşim yerinin savunulması sırasında da Araplar tarafından öldürüldü.

Ölmeden önceki son sözleri

“Ein davar, tov lamut be'ad arzenu”

oldu. Yani,

“Boşverin, vatan için ölmek güzel…”

Parçalanan Osmanlı'nın topraklarında kendilerine "vaadedilen ülke"lerini kurabileceklerini düşünen, çoğunluğu Rusya'dan göçme Yahudiler, İtilaf güçleri yanında Çanakkale Savaşı'na katılmakta fayda gördüler.

Hesaplarına göre, İngilizler galip çıktıklarında, katkılarının karşılığı olarak bu toprakları kendilerine vermek zorunda kalacaklardı. Nitekim, biraz gecikse de sonuç böyle oldu.

Yahudiler, savaşın garip bir cilvesi olarak, karşılarındaki siperlerde Osmanlı askeriyle omuz omuza savaşan Osmanlı Yahudileri'ne kurşun atacaklardı.

Siyonist Yahudiler Osmanlı'nın yıkılmasını "yeni bir gelecek" olarak görürken, Osmanlı Yahudileri "geleceklerinin mahvolması" olarak görüyorlardı.

Yüzyıllardır askerlik bile yapmayan Osmanlı Yahudileri, kendilerini 400 yıldan beri kucaklayan devletin bu savaştan hasarsız kurtulabilmesi için cepheye de gitmişler, cephe gerisinde de hizmet etmişlerdi.

Kuşkusuz, İngilizler, Yahudiler'i, onlara bir devlet yaratmak için kullanmamıştı. General Ian Hamilton bu duruma şu sözlerle açıklık getiriyordu:

"..... Yahudiler'i kendi çıkarlarımız için istismar edip Yahudi gazetecilerin ve bankerlerin çabalarını sağlardık. Yahudi gazeteciler bizim davamıza renk katar, Yahudi bankerler de kesemize para yağdırırdı..."


Jabotinsky ise şöyle diyordu:

"Ben Gelibolu'ya gitmedim. O nedenle size Gönüllü Birlik'in hikayesini anlatamam. Ama şunu açıkça belirtebilirim: Trumpeldor, o zaman görüşlerinde haklıydı... Savaşmak amacıyla Gelibolu'ya gidiş, Siyonizm'e yepyeni ufuklar açmıştır... Eğer biz 2 Kasım 1917'de Balfour Deklerasyonu ile Filistin'de yurt edinme konusunda söz aldıysak, buna ulaşan yol Gelibolu'dan geçmiştir.."

Kaynaklar:

Y.İscen Benis M. Frank'ın kaynakları:
BGen. C.F. Aspinall-Oglander - History of the Great War: Operations. Gallipoli. 1932
Bulletin of the Igud Yotzei Sin
Capt Eric Wheler Bush - Gallipoli, 1925
Bemard M. Casper - With the Jewish Brigade, 1947
Encyclopaedia Judaica
Benis M. Frank - "The Shanghai Volunteer Corps: A Socio-Military History,"
Gen. Sir William J ackson with Group Captain T.P. Gleave - The Mediterranean and the Middle East, 1988
Kirk George - The Middle East in the War, 1952
LtCol. John H. Patterson - With the Judaeans in the Palestine Campaign, 1922
LtCol. John H. Patterson - With Zionists at Gallipoli, 1916
Marty Noam Penkower - The Jews Were Expendable: Free World Diplomacy and the Holocaust, 1983
Albert Prago - "The Botwin Company in Spain, 1937-1939," 1992
L. Rabinowitz - Soldiers from Judaea. Palestine Jewish Units in the Middle East. l94l-43-44
Joshua Rothenburg - "The Jewish Naftali Botwin Company" , 1980
Cyril Silverthorn - "The 'Righteous Colonel' and the Jewish Legion," , 1985
Gen. Sir Archibald Wavell - Allenby: A Study in Greatness, 1941
Vladimir E. Zhabotinskii, Samuel Karz, trans. - The Story of the Jewish Legion, 1945
Murat Karataş / Muhammet Erat kaynakları
Fahir Armaoğlu - 20. yy Siyasi Tarihi
Yusuf Besalel - Yahudi Tarihi, 2000
Yusuf Besalel - Osmanlı ve Türk Yahudileri, 1999
A. Hikmet Eroğlu - Osmanlı Devletinde Yahudiler, 2001
Ahmet Fettahoğlu - Maceracı Jabotinsky, Tarih ve Düşünca dergisi, 2002/6
Melek Fırat - Balfour Deklerasyonu, Türk Dış Politikası, 2002
Avram Galanti - Türkler ve Yahudiler, 1993
Naim Güleryüz - Türk Yahudileri Tarihi, 1993
Funda Keskin - Siyonizm, Türk Dış Politikası, 2002
Süleyman Kocabaş - Vaad Edilmiş Toprak Filistin İçin Mücadele, Türkiye ve Siyonizm, 1994
Berta B. Özgün - Yedi Nesil Öncesinden Günümüze Yolculuk
Mahir Ruşen - Siyon Katırcı Birliği, Tarih ve Düşünce Dergisi, 2002/6
Hikmet Tanyu - Yahudiler, İslam Ansiklopedisi, 1989
Hikmet Tanyu - Tarih Boyunca Yahudiler ve Türkler
Mete Tunçoku - İsrail'in Kuruluşuna Varan Gelişmeler İçinde Çanakkale Savaşlarının Önemi, Belleten dergisi, 1991/4
Mete Tunçoku - Çanakkale 1915: Buzdağının Altı, 2002
-Alıntı-
www.acikistihbarat.com

Balık Tutmak Böyle Olur  

Kategori :

Amatör balıkçılık, hobi olmaktan çok bir yaşam biçimi. Kıyıdan oltayla balık avlamanın tadını bir kez alan bir daha zor bırakıyor. İşte bu yüzden yağmur veya soğuk dinlemeden denize olta sallayan insanlar görüyoruz sahil kentlerinde. İstanbul’daki Galata Köprüsü’nün üzeri, amatör balıkçılığın nasıl bir şey olduğunu en iyi anlatan yerdir. Amerikalı bu arkadaş ise olta ile sandaldan 30 kiloluk bir balığı uzun uğraşlar sonucu almayı başarıyor.Videosu aşağıda..


Enigma - The Eyes of Truth  

Kategori :

Enigma'nın 1994 yılında çıkarmış olduğu 2.albümü "Cross of Changes"in hit parçalarından biri. Enigma'nın diğer parçası "Age of Loneliness" ile benzerlikler göstersede, parça daha çok Moğol halk müziklerinden Esinlenerek yapılmış. Parça, 1999 yılında yapılan "Matrix" filminin soundtrack müziği olarak kullanılmasından sonra daha da popüler oldu.


Gökyüzünde Dev Balkon  

Kategori :

Dünyanın en muhteşem manzaralarından birine sahip olan Arizona Büyük Kanyon’da yapılan cam balkona çıkanlar gökyüzünde yürüyüş yaptı.
30 milyon dolara mal olan ve tabanı camdan yapılma dev balkon törenle ziyarete açıldı. Colorado nehrinin 1220 metre üzerinde bulunan u şeklindeki balkona çıkanlar Büyük Kanyonun muhteşem manzarasını doya doya yaşayacak. Las Vegas’a 2,5 saat uzaklıkta olan eşsiz balkonun tüm dünyadan binlerce turistin ilgisini çekmesi bekleniyor.












Youtube Bunun İçin de Kapatılmalı!  

Kategori :

Danimarka'da bir dergide yayımlanan, Hz. Muhammed'e ve İslam dinine hakaretler içeren karikatürler Youtube sitesinde serbestçe yayımlanıyor. Videolarda Hz. Muhammed’e ve İslam dinine yönelik iğrenç hakaretler yer alıyor. Geçtiğimiz günlerde Türkiye’de erişim yasaklandığında Youtube sitesi yetkilileri daha dikkatli olacaklarını ifade etmişlerdi. Ancak görünen o ki onların dikkatleri ve bizim tepkilerimiz hala yeterli değil.

SESSİZ KALMAYALIM! BU HAYÂSIZ SALDIRIYI DURDURALIM!

Elbette yayın ve ifade özgürlüğünden yanayız ve Youtube ya da her hangi bir sitenin bizimle iletişiminin kesilmesini istemiyoruz. Fakat bu demek değildir ki kutsallarımıza yönelik her türlü hakaretin serbest kalması ve biz buna sessiz kalalım!

Muhtemelen bu hakaretlerden Youtube sitesinin yetkilileri haberdar değil. Ancak gerekli tepkimizi ortaya koyarsak ilgililer de gerekli önlemleri alacaklardır. Bu nedenle aşağıdaki metni Youtube.Com sitesine gönderirseniz, Yotutube.Com sitesinin yetklililerini harekete geçecektir.

Videonun kendisini içerdiği görüntüler nedeniyle yayınlamıyoruz. Ne olduğunu görmek isteyenler varsa bu linki tıklayabilirler: http://youtube.com/watch?v=bd2VEBE-qX8

Tepkinizi dile getirmek için, http://www.youtube.com/contact adresindeki iletişim formuna, aşağıdaki protesto metnini yazıp, gönderebilirsiniz. Türkçesini de bilgilendirmek amacıyla, T.C. Dışişleri Bakanlığının "webmaster@mfa.gov.tr" mail adresine gönderebilirsiniz.

Youtube.Com'a göndermek için: http://www.youtube.com/contact

“In Youtube.com, a video was aired under the name of “Mohammed Cartoons and Muslim Islamic Outrage” on the address regarded http://youtube.com:80/watch?v=bd2VEBE-qX8.

The context of this video is humiliating and violating Prophet Muhammad and Islamic values. Concerning with this video Youtube.com is humiliating all the Muslims around the world that are exceeding 2 billion.

Regarding of this reason, I’d like to say management of Youtube.com that the video should be deleted. Because this video humiliating and Prophet Mohammad and Muslims explicitly. And I hope Youtube.com will show more respect all the thoughts and beliefs in the future.”

Dışişleri Bakanlığı’na göndermek için: webmaster@mfa.gov.tr

“Youtube.Com video sitesinde ‘Mohammad Cartoons and Muslim Islamic Outrage’ başlığı altında, http://youtube.com:80/watch?v=bd2VEBE-qX8 adresinde yayınlanan video, içeriği itibariyle Hz. Muhammed ve İslam dünyasına yönelik, iğrenç, aşağılayıcı hakaretler içeriyor. Bu video ve bu video ile Youtube sitesi, nüfusu 2 milyarı aşan Müslümanları aşağılıyor. Bu nedenle bu videonun Youtube.Com sitesinden derhal kaldırılmasını istiyorum.

Youtube sitesinin benzer olaylarda gösterdiği duyarlılığı tüm inançlarda aynı şekilde göstermesini istiyor ve bu videoyu protesto ediyorum.”

Saygılarımla

-Alıntıdır-
Moralhaber

Laptop Bataryanız Ölü mü?  

Kategori :

Dizüstü bilgisayarınızın pil ömrü bitti mi? Bitti ve yeni bir pil almanız gerekiyor ama çok pahalı ve siz bu parayı vermek istemiyorsunuz. Aşağıdaki videoyu izleyin ve bu işlemin ne kadar ucuza ve kolaylıkla yapıldığını görün. Önceden uyarayım bu işlem elektrik işlerinden anlamayan birisi için tehlikeli olabilir, onun için elektrik işlerinden anlayan birisine danışın yada yardım isteyin.


Iguassu Çağlayanı  

Kategori :

Iguassu Çağlayanı, Brezilya-Arjantin sınırında Iguassu Milli Parkı'nda bulunan, 2.700 metre genişliğe sahip doğa harikası bir yer. Bilgisayarlarda masaüstünde duvar kağıdı olarak çok gördük ama uçaktan çekilmiş videosu bu harika yeri daha iyi gözümüzde canlandırıyor. Aşağıda videoyu bulabilirsiniz.


Mr.Bean Okulda :)  

Kategori :

Eski model Mini Cooper'ıyla yaptığı skeçler gerçekten süper. Özellikle park etmeyle ilgil olanları. Daha birçok videosu internette mevcut, vakit buldukça en komiklerini siteye eklemeye devam edeceğim..




Mr. Bean: Back To School (Part 1)



Mr. Bean: Back To School (Part 2)


Japon Tv "Ninja Warrior" Yarışması  

Kategori :

Video, Japon televizyonunda yayınlanan "Ninja Warrior" yarışmasına ait. Yarışmada birinci gelen 34 yaşındaki balıkçı Makoto Nagano inanılması zor hareketlerle engelleri aşıyor. Özellikle son bölümde herhalde bir dünya rekoru kırarak 500 yarışmacı arasından yarışmayı birincilikle bitiriyor. Bizdeki "Fear Factor"ün bu yarışmaya bakıp biraz feyz alması lazım.


Mr.Bean Evini Boyuyor :)  

Kategori :

Yada boyayamıyor :) Mr. Bean, İngiliz Komedyen Rowan Atkinson'ın bir tv şovu için tesadüfen yarattığını söylediği komik kahraman. 9 yaşında bir çocuk gibi, az konuşan konuştuğunda da garip sesler çıkaran, inanılmaz zincirleme sakarlıklar yapan, sürekli aynı elbiseyi giyen bir adam. Asap bozucu bir biçimde komiklik yapıyor, kendisini beğenmeyenleri zorla güldürüyor bazen. Evini boyarken yaptığı sakarlıkları aşağıda bulabilirsiniz.


Maymun Aslanları Sinir Ediyor :)  

Kategori :

Aslanlar gölgede rahat rahat keyif yaparken hiç hesapta olmayan bir maymun rahatlarını kaçırıyor. Aslanlar baktılar olmayacak, en son çareyi kaçmakta buluyor :)



Petrol Platformu İnşaatı  

Kategori :

Kime yada hangi ülkeye ait olduğunu bulamadım ama görüntüler bana ilginç geldi. Devasa bir çelik yığınını oluşturma aşamaları. Petrol platformları hakkında daha fazla bilgiye aşağıdaki linklerden (ing.) ulaşabilirsiniz.

Natural Gas.org-Offshore Drilling (İng.)
Natural Gas.org-Rotary Drilling (İng.)


Aselsan Mühendisleri - Komplo Teorisi  

Kategori :

İlk duyduğumda zaten inanmamıştım intihar denmesine. Aynı mekanda, aynı işte çalışan insanların arka arkaya ölmelerinin nedeni bu kadar basit olamazdı. Nitekim geçen bir yazı okudum bu konu hakkında ve şüphelerimde haklı olduğum ortaya çıktı. Askeri silah ve teçhizat üreten elektronik devi ASELSAN´da Hüseyin Başbilen, Evrim Yançeken ve Halim Ünsem adlı mühendislerin intihar değil planlı bir cinayetle ortadan kaldırıldığı öne sürülüyor.

Esrarengiz olaylar ABD'yi işaret ediyor. ASELSAN mühendisleri, uçak tanıma sistemlerinin ''millileştirilmesi'' konusundaki başarısından sonra, benzer bir başarıyı ABD güdümlü elektronik sistemlerinin kontrol dışı bırakılması, uydu müdahalesini bertaraf edecek yeni elektronik sistemlerin geliştirilerek silahlı gücümüzün millileştirilmesi için çalışıyorlardı. Böylece ABD'nin havadaki tahtı sallantıya girmişti.

Elinden tüm kozları alınmak üzere olan ABD'nin 3 gencimizi ortadan kaldırdığı öne sürülüyor. ABD aynı sistemi Eşref Bitlis Paşa'nın şehit edilmesinde de içinde bulunduğu helikopterde kullanmıştı. 3 mühendisin yaşamlarına 'intihar' ederek son verdiği iddiaları üzerine başlatılan soruşturma dosyaları olayların 'normal intihar' olduğu gerekçesiyle kapatıldı. Ancak, ölen mühendislerin aileleri, bu kararı temyiz ederek yeniden incelemeye aldırdı.

Son 6 ay içinde ülkemizin savunma sanayii ve teknolojisi açısından stratejik önemde bulunan ASELSAN'daki intiharların perde arkası aydınlanıyor . Hüseyin Başbilen, Evrim Yançeken ve Halim Ünsem, adlı mühendislerin esrarengiz biçimde intiharının altından da ABD'nin çıktığı belirtiliyor.

ASELSAN'da son 6 ayda yaşanan 3 intihar olayı TBMM gündemine taşındı. CHP Ankara Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Tomanbay, Başbakan Tayyip Erdoğan'a yazılı bir soru önergesi vererek, Aselsan'da yaşanan intihar olaylarını sordu. 6 ay gibi kısa bir sürede ODTÜ mezunu 3 değerleri mühendisimizin arka arkaya intihar etmesi dikkat çeken bir olaydır." Tomanbay soru önergesinde, "Aselsan adlı şirketimizde bu intiharları besleyen bir ortam söz konusu mudur?" diye sordu.

Dost-düşman ayırımı

Meclis'ten bir çözüm çıkmazken bundan bir kaç yıl öncesine kadar F-16 üretim merkezi TAI'de uçakların dost-düşman tanımlamasını yapan elektronik sistemi bir tane dahi Türk mühendisin giremediği bir bölümde üretiliyordu.Bu sistem Türk F-16 sının bir uçak ile karşılaştığında karşıdakinin dost mu düşman mı olduğunu pilota iletiyordu. Yalnız burada bir sorun vardı. Bir Türk F-16'sı stratejik kadim dostlarımızdan (!) ABD, İngiliz veya Yunan uçaklarından biri ile karşılaştığında onları ''DOST'' görüyordu. Bu da bir savaş halinde Bu kadim dostlarımızın (!) bizi sinek avlar gibi avlayabilmesi anlamını taşıyordu. Aselsan mühendisleri 6 ay gibi kısa bir sürede ABD tarafından bize güdülen bu uçak tanıma sisteminin hakimiyetini lehimize çevirmeyi başardı. ABD'nin yıllarca çalışarak kurduğu tezgah, dahi Türk mühendisleri tarafından kısa bir zamanda bertaraf edilmişti.Peki dahi mühendislerimiz şimdi ne ile uğraşıyorlardı?

Uydudan emir

Kadim dostumuz (!) ABD, sadece uçak tanıma sistemini elinde tutma kozunu elinde bulundurmuyordu. Bundan daha vahim ve önemli bir kozu var:

ABD, herhangi bir savaş veya askeri operasyon sırasında ABD tarafından satılmış veya modernize edilmiş elektronik sisteme sahip uçak, helikopter, tank, zırhlı birlikler, izleme sistemleri gibi hayati araçları uydusundan verdiği bir emir ile saf dışı bırakabiliyor.

Yani, kendi yaptığı bu elektronik sistemler istendiği anda uzaktan kumanda misali uydulardan kontrol edilebiliyor. Bu Türk Ordusunun savaş başlamadan yenilgisi anlamına geliyor.

İşte 3 dahi mühendisin katlinin nedeni

ASELSAN mühendisleri, uçak tanıma sistemlerinin ''millileştirilmesi'' konusundaki başarısından sonra, benzer bir başarıyı bu ABD güdümlü elektronik sistemlerinin kontrol dışı bırakılması, uydu müdahakesini bertaraf edecek yeni elektronik sistemlerin geliştirilerek silahlı gücümüzün millileştirilmesi için çalışıyorlardı. Bunlardan 3 gencimiz kadim dostumuz (!) tarafından ŞEHİT edildi.

Dostumuz bu sistemi Eşref Bitlis Paşa'nın şehit edilmesinde de içinde bulunduğu helikopterde kullanmıştı.

-Alıntıdır-
http://www.ortadogugazetesi.net/habergoster.asp?id=5939

Korkutmayın Ufaklığı :)  

Kategori :

Aslında korkutma denmez ama bizim ufaklık hazırlıksız yakalanmış anlaşılan :)







Panama Kanalı + Gatun Kapıları  

Kategori :

77 kilometre uzunluğuyla dünyanın insan eliyle yapılmış en uzun kanalı olan Panama Kanalı, Orta Amerika'nın en güney ülkesi Panama topraklarında yer alır ve Atlantik Okyanusu ile Büyük Okyanusu birbirine bağlar. Kanalın yapımı, tarihin en büyük ve en zor mühendislik projelerinden biri olmuştur.


15 Ağustos 1914'de resmi açılışı, 1.Dünya Savaşı'nın başlangıcına denk düşmesi yüzünden mütevazi bir şekilde yapılan Panama Kanalı'nın iki büyük geçişinden biri Gatun Kapıları'dır. Gemiler bu kapılarda üç aşamalı bir şekilde 26 metre kadar yukarı çıkartılır veya aşağıya indirilir. Her kapı bölmesi 33.5 metre genişliğinde ve 306 metre uzunluğundadır. Üç kapıdan oluşan Gatun geçişinin toplam uzunluğu 1.9km'dir. Amerikan hükümetine 375 milyon dolara malolan kanal, bugüne dek en pahalı inşaatlardan biri olma özelliğini halen taşımaktadır.

Kanal üzerinde Gatun Kapıları'nın yanısıra Pedro Miguel ve Miraflores Kapıları'da bulunmaktadır.

Miraflores Kapıları

Miraflores Kapıları'na ilk suyun alınması

Gatun Kapıları panoramik görüntü

Gatun Kapıları'nı inşaat durumunda gösteren bir fotoğraf


Gatun Kapıları'nı çalışırken gösteren hızlandırılmış video



Panama kanalının çalışma prensibini gösteren animasyon:



Bugün New York'tan San Francisco'ya giden bir geminin, Panama kanalını kullanarak 9.500 km yol yapması, Horn Burnu'nun dolaşılmasını zorunlu kılan eski günlerdeki 22.500 km yola oranla büyük bir kolaylıktır.

Açılışından 2002 yılına dek, yaklaşık 800.000 geminin geçtiği tahmin edilen Panama Kanalı'ndan her yıl 14.000'den fazla gemi geçmekte olup taşınan yük miktarı 203 milyon tonu bulmaktadır.

Kanal boyunca yolculuk yaklaşık 9 saat sürmektedir.

Kanal ebatlarını metre ve feet olarak ölçülerini gösteren animasyon:


Daha fazla bilgi:
tr.wikipedia.org
pancanal.com

Eroinman Fareler  

Kategori :

Utah Üniversitesi Genetic Science Learning Center, uyuştucu kullanımının insan beyni üzerindeki yıkıcı etkilerini anlatan harika bir animasyon hazırlamış. Tek yapmanız gereken kafayı bulmuş farelerden birini seçip koltuğa oturtmak.

Animasyon

Animasyon Müzik Animusic -"Pipe Dream"  

Kategori :

Yüzlerce minik topun müzik aletlerine vurarak ortaya çıkardığı enstrumental müzik. İzlerken animasyonu yapanların bu animasyon üzerinde ne kadar emek harcayıp, uğraştıkları kolayca anlaşılabiliyor..
Video aşağıda.



Daha değişik müzik makineleri için:
Link

Unutulmaz Anlar  

Kategori :

Dünyadan, çeşitli ajanslar tarafından çekilmiş unutulmaz kareler. Bazen bir fotoğraf, sayfalar dolusu yazıdan daha çok anlam ifade edebiliyor.





Dünyanın En Yüksek ilk 10 Gökdeleni  

Kategori :

Dünyanın en yüksek ilk 1o gökdelenine ait resimler. Yapılmakta olan "Burj Dubai" (her ne kadar yüksekliği konusunda herhangi bir resmi açıklama yapılmamasına rağmen) 800 metre yüksekliği ile şu an listede 1 numara olan “Taipei 101” kulesini açık ara geçeceği kesin. Gökdelen yarışı, "en yükseğe kim çıkacak" derdi daha çok güneydoğu asya'da ve Çin'de görülüyor. Japonya dışında diğer ülkelerde yer konusunda sıkıntı olmamasına rağmen neden bu kadar yüksek binalar yaptıkları, milyar dolarlarla ifade edilen harcamalara girdikleri tartışma konusu. Keza uzakdoğuda yapılan bu kuleler, Manhattan gibi belli bölgelerde yoğunlaşmış, dünya ticaretinin kontrol edildiği dar alanlarda daha çok insanın çalışması ve etkileşime geçmesi amacıyla yapılmıyor.
1- Taipei 101 (Tayvan) : 2004 yılında hizmete açıldı. 508 metre yüksekliğindeki bu binanın maliyeti 1.7 milyar doları buluyor.



2,3- Petronas İkiz Kuleleri (Kuala Lumpur/Malezya) : 1998 yılında kullanıma açıldı. 452 metre yüksekliğe sahip.



4- Sears Kuleleri (Şikago/Amerika) : 1974 yılında kullanıma açıldı. 442 metre yüksekliğinde.



5- Two International Financial Center (Hong Kong/Çin) : 2003 yılında kullanıma açıldı. 415 metre yüksekliğinde.



6- Jin Mao Kulesi (Çin) : 1998yılında kullanıma açıldı. 412 metre yüksekliğinde.



7- CITI Plaza Guangzhou (Çin) : 1996 yılında kullanıma açıldı. 391 metre yüksekliğinde.



8- Shun Hing Square (Çin) : 1996 yılında kullanıma açıldı. 384 metre yüksekliğinde.



9- Empire State Binası (New York/Amerika) : 1931 yılında kullanıma açıldı. 381 metre yüksekliğinde.



10- Central Plaza (Hong Kong/Çin) : 1992 yılında kullanıma açıldı. 374 metre yüksekliğinde.



- Ayrıca yakın tarihte bu listeye ilk sıralardan katılacak yeni kulelerin de inşaatları devam etmekte. Bunlardan biri yıkılan ikiz kulelerin yerine yapılmakta olan New York’taki Özgürlük Kulesi, tamamlandığında 541 metre yüksekliğinde olacak. Ancak binanın 84 metrelik bölümünün anten gibi yerleşime müsait olmayan kısımlardan oluşması “dünyanın en yüksek binası” olma açısından tartışma yaratıyor. 2009 yılında tamamlanacak olan Özgürlük Kulesi 1.5 milyar dolara malolacak.



- İnşaatı devam eden bir diğer kule de "Burj Dubai". BAE’nin Dubai kentindeki Burj Dubai binasının, tamamlandığında dünyanın en yüksek binası olması olasılığının çok yüksek olacağı tahmin ediliyor. Binanın inşaatını üstlenen firma Güney Kore'den "Samsung" firması.Kısa adı SOM olan “Skidmore, Owings & Merrill” firması tarafından tasarlanan binanın yüksekliğinin 800 metre, 160 katlı olacağı söyleniyor. Ancak yapımcılar binanın kesin yüksekliğini rekabeti önlemek amacıyla gizli tutuyorlar. Kasım 2008 yılında tamamlanacak olan bina 1.3 milyar dolara mal olması planlanmış ama tahminler ekstra girdilerle bu rakamın 8 milyar dolara kadar çıkacağı yönünde.


Gökdelenlerin hepsini bir arada gösteren ve kaşılaştıran bir tablo:
http://www.skyscraperpage.com/diagrams/?1178316

Daha fazla bilgi için:
Skyscraper Page

Arşiv

cihanozdemir.com